Aklımızda Kalan Mutluluk

 Bu sabah evdeki çalışma masasının yanında Uğur’un okuduğu Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi'nin arka kapağı ile karşılaştım. Tam olarak şöyle yazıyordu “Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum.” Daha geçen gün okuduğum Ed Diener ve Robert Biswas Diener’in Happiness (Mutluluk) kitabında ise en çok altını çizdiğim sayfalar ise mutlu anlara ilişkin hafızamızı anlatıyordu. Bugünkü yazının konusu işte tam olarak böyle oluştu. Mutlu insanların hayatlarının daha pembe olmadığını Sonja Lyubomirsky “How of Happiness -Nasıl Mutlu Olunur?-” kitabından öğrendiğimize göre, “aklımızda kalan mutluluk” da üzerinde yüksek sesle düşünmeyi hak eden bir başlık...

 
Önce Diener Ailesinin Kitabından Bir Alıntı
Araştırma konusu kolonoskopi gibi sevimsiz bir hikaye içerse de zihnimizin nasıl çalıştığını anlatan etkili bir örnek. Araştırmanın tasarımında iki grup kolonoskopi uygulanacak hasta yer alıyor. Her iki gruptaki hastalara 30 dakika süreyle işlem uygulanıyor. Sadece ikinci grup hasta için beş dakika daha ancak daha az rahatsızlık verecek şekilde süreç devam ediyor. Çalışmanın ikinci adımında her iki hasta grubuna yaşadıkları bu deneyimi nasıl bulduklarını sorduklarında beklenen yanıtın aksine ikinci grup hasta tüm süreci daha az rahatsızlık verici olarak tanımlamış. Ed ve Robert Biswas Diener’e göre bu durumun nedeni “Sonu iyi biten her şey iyidir” cümlesi ile paralel, yaşadıklarımız ile sonrasında aklımızda kalanlar arasındaki farklılık... Aynı durumu daha gülümsetecek bir örneğe taşıdığımızda da algoritmanının çok da farklı çalışmadığını yine akademik çalışmalar ortaya koyuyor.
 
En keyifli tatilinizi düşünün bir an için... Bu tatilinizi güzel yapan anılarınız nelerdi? Bir kaç cümleden daha fazla bir şeyler anlatabilmeniz gerçekten tadını çıkarabilmişsiniz anlamına geliyor çalışmalara göre. Bilim insanları bu noktada bir haftalık tatil anıları ile iki haftalık tatil anılarının neredeyse aynı olduğunu söyleyebiliyorlar. Tatil anlayışı birbirini tekrar eden aynı günler ve gecelerden oluşuyorsa, artı bir haftalık tatilin marjinal faydası da tartışma konusu olabiliyor.
 
Kendisini mutlu olarak tanımlayan insanlar, mutlu anlarını daha farkındalıkla yaşayan ve sonrasında hatırlayan insanlarsa, önce bu iyi haberin tadını çıkarabiliriz. Sonrasında ise mutlu anları hatırlayabilmek için yine biraz üzerinde çalışmak gerekecek ...
 
İşte Sorular:
-Bugün birlikte olduğunuz kişiyi düşünün, hatta ilişkinizin ilk dönemini... Neler hissediyordunuz? En çok çekici bulduğunuz yönleri nelerdi? En yakın arkadaşlarınıza yeni ilişkinizi nasıl anlatıyordunuz?
 
-Bugün çalıştığınız işinizi düşünün. İşinizin ilk günü nasıl bir heyecanla başlamıştınız? O dönem Size soranlara yeni işinizi nasıl anlatıyordunuz? İşi kabul etmenizdeki en kilit nedenler nelerdi?
 
-En yakın arkadaşlarınızdan birini düşünün. Arkadaşlığınızın bu kadar derinleştiği ilk dönemlerindeSizleri ne(ler) yakınlaştırmıştı?
 
-Bu sorulara kendi yanıtlarınızı verdiğinizde neleri farkettiniz? Şu anda sevgiliniz, işiniz ya da arkadaşınız için kurduğunuz cümleler ile ilk dönemlerde kurduğunuz cümleler arasındaki yedi farkıbulabildiniz mi?
 
Kendime aynı soruları sorduğumda ne kadar teselli ifadesi olarak kabul görür bilemiyorum ancak kullan-at ekonomisinin yarattığı ilüsyonu suçlamaya başladım. Şöyle ki; zaman içerisinde tüm mutluluk nedenlerimizi, neler hissettiklerimizi ve ağzımızda kalan tatları unutabiliyoruz. 
Sevdiklerimizle birlikte karaciğerimizle güldüğümüz sohbetler yerine alışveriş merkezlerinde poşet poşet çanta, ayakkabı, bir kaç parça kıyafet ya da elektronik eşya avına çıkabiliyoruz. Ailece akşam yemeği sohbetinde baş rolü televizyondaki dizinin esas oğlan ya da kızına kaptırabiliyoruz, Simpson ailesinin bile akşam yemeklerinde biraraya geldiklerini unutarak. 
 
Gerçekten mutlu olduğumuz anları farketmeden tüketebiliyoruz, aynen son bir kaç on yılda satın alabilediğimiz tüm tüketim eşyalarına yaptığımız gibi...
 
Bir telefon (daha doğrusu eş zamanlı olarak bir kamera, not defteri, küçük bilgisayar ve internet erişimi...) satın aldığımızda (konvansiyonel olarak mağazadan alındığını varsayıyorum) kapıdan çıkarken aklımızdaki soru şöyle oluyor: “Haftaya daha çok piksellisi çıkacak, acele mi ettim?”. Yirmi TL etiketi olan küçük mutfak aletini satın aldığmızda ve bir haftalık ömrünü tamamladığında tamir ettirmek gibi bir düşünce aklımıza uğramıyor bile, belki biraz daha pahalısını tercih edip hemen yenisini almak istiyoruz. Benzer durum neredeyse her hafta yeni koleksiyon hazırlayan giyim sektörünün devleri için de geçerli. Bir yıkamalık önrü olan t-shirtlere o kadar alıştık ki. Bu listeyi dilediğimiz kadar uzatmak için herhangi bir alışveriş merkezindeki mağazaları sıralamaktan fazla bir çaba göstermemiz bile gerekmiyor...
 
Bu obur tüketim alışkanlıklarımızın ekolojik olarak ne kadar tehlikeli olduğunu “şükür” öğrendik/ öğreniyoruz demek istiyorum tüm pembe yanımla.*.. (Çok pembe oldu biliyorum) Aklımızda kalan mutluluk açısından aynı resme baktığımızda tutumlarımızın ve değerlerimizin daha kapsayıcı bir çerçevede çalıştığını söyleyebilirim. Kullan-at ekonomisini tüm toksik sonuçları ile birlikte yaşamımızın tüm alanlarına yansıtmaya başlattığımızda, “Bu da bitti, sırada ne var?” sorusunu tüm alanlarda yüksek sesle sorabiliyoruz. Sonuç olarak duygusal anlamda oburluk tuzağına düşmeden formda kalabilmek ve duyarlılığımızı koruyabilmek için tükettiklerimize dikkat etmemiz gerekiyor. “Ne yersek oyuz” bu anlamda da iyi çalışıyor.
 
Yeni bir telefonun, yeni bir elbisenin veya yeni bir çantanın bizi mutlu edebilmesi hedonist sahiplenme süresi ile kısıtlı, daha net bir ifadeyle harcadığımız paranın çarpan etkisini de dahil edersek ilk kullandığımız gün “pek yakışmış” iltifatlarını aldığımızda, yarattığı etki eğrisi düşmeye başlıyor. Daha kocaman parasal karşılığı olan araba ya da ev gibi örnekleri de bu bir kaç ay daha uzun adaptasyon süreçlerine dahil edebiliriz.
 
İyi haber: Sürekli tükettiğimiz oburluk çağına inat, sürekli kilo alıp vermeden farkındalıkla yaşayarak ve formda olmaya çalıştığımızda yaşamımızın tüm alanlarında yol alabileceğizO
 
Son Sorular:
-Mutluluk anlarını daha da hatırlanır kılmak için neler yapabilirsiniz?
-Yaşamınızın tüm alanları bu yaptıklarınızdan nasıl etkilenir?
-Tüketim alışkanlıklarınızı değerlendirdiğinizde form kazanmak/ formunuzu korumak için neler yapmak istersiniz?
-Form kazanmak/ formunuzu korumak Sizin için ne anlama geliyor?
 
-Daha formda bir Sizi yakın bir arkadaşınıza nasıl anlatırsınız?
-Daha formda bir Sizin çevresi ile ilişkilerini nasıl tanımlarsınız?
-Daha formda olabilmek için hangi kaynaklara ihtiyacınız var?
-Bu konuda ilk atacağınız adım ne olur?
 
Son söz Walt Disney’den: Hayal edebiliyorsanız, yapabilirsinizO
 
*İlginizi çekebilecek bir kaynak:
www.storyofstuff.com tüketim alışkanlıklarımız ve ekolojik ve ekonomik etkilerini muhteşem anlatıyor.