Başlarken...
Bir kaç hafta öncesine kadar, yaklaşık son on yıldan bu yana ilgilendiğim konuların zaman içinde hep değiştiğini söyleyebilirdim. Önceleri yaratıcı düşünce, sonrasında spirütüel konular ve enerjiler, sinir sistemi ve beynimizin nasıl çalıştığına ilişikin araştırmalar, bağışıklık sistemimize ilişkin notlar, Budizm, Hiduizm, psikoloji, psikodrama, psikoterapi, C.G. Jung ve A. Einstein, L. Da Vinci ve T.Edison gibi dahilerin hayatları ve nasıl düşündükleri, son dönemde de felsefe tarihi ve mutluluk gibi konular arasında dolaştım...
Bugünlerde koçluk ve pozitif psikoloji ile ilgili çalışırken tüm bu konuların birbirlerini nasıl tamamladıklarını keşfettim, kendimi ne aradığını bilemeyen, oradan oraya atlayan biri olarak kabul etmeye hazırlanırken, birden bire aslında tüm bu okuduklarımı nasıl bütünleştirebileceğimi fark etmek o kadar iyi geldi ki, hemen yazmaya başlamaya karar verdim.
İşte, Martin Seligman'ın izlediğimin bir konuşmasından aldığım notları temel alarak hazırlanmış bir yazı...

Olağan Psikoloji'den Pozitif Psikoloji'ye

Olağan Psikoloji son altmış yıl içinde neleri iyi yaptı?

Depresyon, alkolizm gibi, kişilerin normal yaşamlarını sürdürmelerine engel teşkil edecek teşhisleri koymak ve bir kısmını da iyileştirmek yolunda olağan psikoloji son altmış yılda çok önemli yol aldı. Klinik çalışma grupları, karşılaştırmalı deneyler, biraz da psikiyatrinin alanına taşarak söyleyebileceğimiz, genişleyen Teşhis Kılavuzları, insanları normal yaşamlarına döndürebilmek için iyi çalıştı. Kişinin normal hayatını sürdürebilmesi, olağan psikolojinin bakış açısıyla artık üzerinde çalışılması gereken bir sorun olmadığı anlamına gelmekteydi.

Olağan Psikoloji son altmış yılda neleri unuttu?

Psikoloji "kurban" draması üzerinde çalışma eğilimiyle kişilerin başlarına gelenleri bir şekilde, geçmişte yaşadıkları bir travma ile ilişkilendirirken, kişilerin seçim yapma özgürlüklerini yok saydı. Olağan psikolojinin unuttuğu bir diğer alan ise, hayatlarıyla barışık olan normal insanlarla ilgiliydi. Mutlu insanların, daha mutlu olabilmesi için, yaşamlarının belirli alanlarında anlam bulmalarına yardımcı olacak araçlar ve/veya yaklaşımlar geliştirmek için pek fazla çalışmadı. Eksik noktaları nasıl iyileştirebiliriz sorusunu sorarken, kişilerin güçlü yönleri üzerine nasıl odaklanabiliriz sorusu çok fazla sorulmadı.

Pozitif Psikoloji ile önümüzdeki on yılda neler değişebilir?

Nancy Etcoff, Dan Gilbert, Ed Diener, Martin Seligman, Sonja Lyubomirsky, Mihaly Csikszentmihalyi gibi pozitif psikoloji alanında çalışan bilim insanları kişilerin güçlü yönlerini keşfetmeleri ve geliştirmelerine yönelik çalışmalar yaparak daha da mutlu insan hikayeleri yaratmaya odaklanmışlardır. Seligman çalışmalarında, yaşamdan alınan toplam mutluluğu üç farklı mutluluğun toplamı olarak tanımlamaktadır.

Birinci Mutluluk, duyulan hazzın bir sonucu olarak görülmektedir. Epikür ya da Faydacılara -Jeremy Bentham- yakın olabilecek bir tanımlama olarak değerlendirilebilir. O an itibarıyla ne kadar haz duyduğumuz, yaşadıklarımızın ne kadar tadını çıkartabildiğimiz aldığımız zevkin ölçüsü olmaktadır. Bunula birlikte, sadece anlık olan hazların çok da uzun soluklu olmadığı hepimizin bildiği, yaşadığı bir gerçek... Çikolatalı dondurmanın ilk kaşığından alınan haz ile, ikinci porsiyonun son kaşığından alınan hiç bir zaman aynı olmamıştır.

İkinci Mutluluk ise, daha çok erdemli olmakla ilgili olduğundan, kişi için "zamanın durduğu" anlarla ilgilidir. Aristo'nun, hayatın bütününün erdemli şekilde sürdürülmesinin sonucu larak elde edilecek ödül olarak tanımladığı mutluluk, İkinci Mutluluk başlığı ile örtüşmektedir. Mihaly Csikszentmihalyi'nin akış olarak tanımladığı, kişilerin yaratıcılıklarının ve mutluluklarının en yüksek olduğu bu anlar da İkinci Mutluluk olarak değerlendirilebilir. Birinci Mutlulukta duyulan zevk, kişinin tamamen farkında olduğu bu deneyim olurken, akıştan bahettiğimizde kişi hiç düşünmeden, belki hiç bir eşy hisetteden, dış dünyadan bağımsız ne yapıyorsa onunla tamamen bütünleşebilmekte, bir olabilmektedir. Saatin kaç olduğunu fark etmeden resim yapmak, gecenin bir anında kalkıp bir şeyler yazmak ya da huzur içinde yürüyüş yapmak gibi...

Üçüncü Mutluluk ise yaşama anlam katabilmekle ilgili olduğu için bir anlamda İkinci Mutluluk ile aynı paralelde yer almaktadır. Kişinin güçlü yanlarını keşfedebilmesi ve bu güçlü yanlarını yaşamının çeşitli alanlarında daha da fazla kullanabilmesi için fırsatlar oluşturması, kendini gerçekleştirmesi ve gerçek anlamda uzun süreli tatmin yaşamasını sağlayacaktır. Cesaret, yaratıcılık, adalet, merak, iyimserlik, sosyallik gibi güçlü alanların, hangilerinin kişi için ilk sıralarda yer aldığını keşfetmek ve bu güçlü yönleri öne çıkartacak fırsatlar yaratmak pozitif psikolojinin çalışma konusu olmaktadır.

Eğer üç mutluluğun olduğunu da söyleyebiliyorsak, yaşamdan duyulan tatminden de söz edebiliriz. Bununla birlikte İkinci ve Üçüncü Mutluluğun yaşam kalitesine olan katkısı çok daha yüksek olmaktadır. Her iki mutluluğu ön koşul olarak kabul ettiğimizde, Birinci Mutluluk dondurmanın üzerindeki krema olacaktır...