Cumartesi Sabahı Mutfaktaki Sürpriz
Bir cumartesi sabahı uyandınız, güzel ve sakin bir cumartesi sabahı… Koca şehir dışında, çocuk da sınıf arkadaşında kalıyor… Uyandınız, saate baktınız saat 06:30 ve bugünün hafta sonu olduğunu tekrar hatırladınız, baş ucunuzdaki kitabı alıp bir kaç sayfa daha okuyup tekrar uykuya daldınız. Sonra cumartesi sabahı için nefis bir saatte saat 09:30’da gerine gerine yataktan kalktınız ve uzun uzun bir kahvaltı için mutfağa indiniz. Nasıl bir kahvaltı ile kendimi şımartabilirim gibi zor bir sorunun yanıtını düşünürken, sadece çikolatalı bir pastanın bu sabah için uygun olacağına karar verdiniz. Devamında da iki tane kallavi kahve ve saate bakmadan, bir yerlere yetişme derdi olmadan uzun uzun okuyacağınız kitabınızla birlikte en ideal cumartesi sabahınıza başladınızO
 
Buraya kadar plan nefis, ancak mutfağa geldiğinizde duvarda şöyle bir yazı ile karşılaşıyorsunuz…
 
“Biz Andromeda Galaksisinden geliyoruz ve sizin dünyanızda bir deney yapmak için seni seçtik. SENIN DAVRANIŞLARINI İZLEYEREK SİZİN türünüzü anlamak istiyoruz. Şu andan itibaren tüm dünyada bir tek sen varsın. yaşamını sürdürebilmen için tüm fiziksel ihtiyaçların karşılanacak ve Tamamen korunacaksın. Tüm dünyanın tadını çıkarmak için özgürsün, ne istersen, ne kadar istersen yapabilirsin, sadece tek başınasın. Yeni yaşamında sana bol şans diliyoruz.”
 
Önce bugün bir Nisan mı diye tarihi kontrol ediyorsunuz, hayır değil. Bir şaka olabilir mi diye şüpheleniyorsunuz, ancak pencereden dışarıya baktığınızda yoldan geçen hiç bir araç olmadığını gördüğünüzde alacakaranlık kuşağının başrolünde olduğunuzu fark ediyorsunuz. Telefonla birilerine ulaşmaya çalışıyorsunuz ancak tüm aramalarınız yanıtsız kalıyor, facebook sayfanıza göz atıyorsunuz, dün geceden bu yana hiç bir yeni paylaşım yok…
 
Soru: Bin dokuz yüz yetmişlerin ürkütücü bilim kurgu kitaplarından kalma alacakaranlık kuşağının bu senaryosunu siz yazmış olsanız oyun kurgusunu nasıl sürdürürdünüz?
 
Ed Diener ve oğlu Robert Biswas-Diener “Happiness” adlı kitabında bu soruya yanıt ararken kahramanın bir yıl kadar bu durumun tadını çıkardığını varsayıyorlar. Bir kaç günlük “eyvah” bocalamasından sonra Peru’daki Nazca düzlükleri, bir kaç tropik ada, Londra’da ve Paris’de bir kaç müze, Beyaz Saray, Nepal’de tapınakları keşfetmenin ardından tüm mücevherlerin sizin olduğunu bilmek, çok bin dolarlık şarapları döke saça içebilmek, ünlülerin evlerinde kalabilmek bir yıl kadar oyalayabilir. Ancak tüm bunları anlatacak kimseniz yok, paylaşacak kimseniz yok… Tanrı ile konuşabilirsiniz, sevgili bilim uzaylılarınızla da konuşabilirsiniz ancak kimse size yanıt vermeyecek. Bu noktada varılan sonuç sahip olduğumuz zenginlik ne kadar cezbedici ve sınırsız olursa olsun sadece paylaşılabildiği sürece bir anlamı oluyor.
 
Diener ailesinin vardığı ve hepimize tanıdık gelen bu saptama sonrasında benim iki sorum daha oldu…
Birinci sorum kimlerin olmasını isteriz? Issız adaya düşerseniz yanınızda kimler olsun sorusunun çok da farklı olmayan bir versiyonu…
 
Sevdiklerim olsun, anlaştığım aynı değerleri paylaştığım birlikte olmaktan keyif aldığım insanlar olsun. Sadece benim sevdiğim insanların yaşadığı bir dünya alacakaranlık kuşağı senaryosunu kurtarır mı? Hiç sanmıyorum, iki olası nedenden dolayı…
 
İlk nedenim sevdiğim insanların sayıları arttıkça, daha çok sevdiğim, daha az sevdiğim insanlar olmaya başlayacak. Facebook arkadaşlarınıza bakınız, hepsini siz davet ettiniz ya da kabul ettiniz, ne kadarını çok seviyorsunuz? Ne kadarıyla gerçekten sanal dünyanın dışında bir ilişkiyi paylaşıyorsunuz? Arkadaş listenizdeki kaç kişiyle sanal bir alacakaranlık kuşağı bölümünü paylaşmak istersiniz?
 
İkinci neden ise sevdiğim insanların mutlu olmalarını istiyorsam, onların da sevdiği insanları resme dahil etmem gerekiyor. Onların sevdiği insanları ben sevecek miyim? Muhtemelen bazıları için “evet”, bazıları için de “ hayır” diyeceğim.
 
Ayrıca değişim kaçınılmaz ise, ben ve sevdiklerim/ sevmediklerim de değişiyorsa, tercihlerim de değişecektir. Bugün sevdiğim bir kişiyi yarın sevmeyebilirim, ya da tam tersi… Aynı kişi ile benzer bir varsayımdan ilerlersek, Topkapı sarayındaki kocaman mücevherlerle birlikte oynamaktan çok zevk aldığım arkadaşım, benimle Katmandu’ya gelmek istemiyorsa nasıl her şeyi paylaşabileceğim? İşte bu nedenle dünyada keşfedilecek birilerinin kalması iyi bir şey.
 
Ed ve Robert Diener’e inat alternatif bir senaryo oluştursam şöyle olurdu.
 
“Biz Andromeda Galaksisinden geliyoruz ve sizin dünyanızda bir deney yapmak için seni seçtik. SENIN DAVRANIŞLARINI İZLEYEREK SİZİN türünüzü anlamak istiyoruz. Şu andan itibaren tüm dünyada bir tek sen ve SENİN SEVDİKLERİN var. yaşamınıZI sürdürebilmeniz için tüm fiziksel ihtiyaçlarınız karşılanacak ve Tamamen korunacaksınız. Tüm dünyanın tadını çıkarmak için özgürsünüz, ne isterseniz, ne kadar isterseniz yapabilirsiniz, sadece sen ve sevdikleriniz var. Yeni yaşamınızda hepinize bol şans diliyoruz.”
 

Daha mı pembe oldu dersiniz?
Hiç sanmıyorum. Kendi seçimlerimizi yapabilmek için, sonra vaz geçebilmek için ve tekrar seçebilmek için, birşeylerin, birilerinin değerini bilebilmek, pişman olmak ve sonra tekrar mutlu olabilmek için herkese ihtiyacımız var.
 
Yine bir kaç soru:
1. Kimlerin sizin çevrenizde olmasından çok mutlusunuz?
2. Bu kişilerin size iyi gelmesinin nedenleri neler?
3. Kimlerin çevrenizde olması size o kadar da sevimli gelmiyor?
4. Bu kişileri düşündüğünüzde onlarla ilgili nasıl olumlu bir cümle kurarsınız?
5. Neleri farklı değerlendirmeniz size daha iyi gelecektir?
 
Mine Kobal Ok