Dank

Ben kafama dank etti deyimini sık kullananlardanım. Uyanmak, birden aydınlanmak , aymak, farketmek anlamında.
Almancada ise “Dank” (vielen dank gibi) teşekkür etmek anlamına geliyor.
Ne hoş diyorum anlam içinde anlam yüklü. Bunun için teşekkür etmez de ne yapar insan.
Günlerdir inanılmaz bir aktivite içindeyim. Hem bireysel koçluklar devam ediyor akşam iş çıkışı saatleri, hem gün içi firma randevuları, haftasonlarına denk gelen şehir içi, şehir dışı eğitimler sayesinde sürekli doluyum. Sosyal olarak çok özlediğim arkadaşlarımın İstanbul’a gelişi nedeni ile onlarla ne yapıp edip buluşmaya da çalışıyorum, geç vakit de olsa.
Mutlaka haftada üç gün spora gitmeye çalışırken, gece olup da herşeylere yetişmiş ve ruhen rahatlayınca ah bir de ızgara hellimli ekmek yapmaya üşenmesem☺
Tüm bunlar arasında dün bir radyo programına konuk oldum. Konuk eden sevgili arkadaşım bana zamanımı tıka basa doldurduğumu bu yüzden kendime vakit ayırmadığımı gözlemlediğini söyledi.
Oysa ben öyle hissetmiyorum. En derinde bildiğim şey herşeyi kendim için yaptığım olduğu. Kendine vakit ayırmak sadece kitap okumak, yazmak, deniz kıyısına gitmek ve arkadaşlarla sosyalleşmek olarak adlandırıldığında sanki kendi istediğim hayatı yaşamıyormuşum gibi algılanabiliyormuş demek ki dışarıdan.
Oysa ki herşeyi ama herşeyi gerçekten seçerek bilinçle yapıyorum. Çok yanlız olduğum zamanlar geçiriyorum bazen; en üretken olduğum işler de hep bu anlarda çıkıyor esasen.
Esas doluluk sanırım benim için, pek de o kadar haz almadığım halde, özellikle kız arkadaşlarla gidilen herkesin hep bir ağızdan konuştuğu, gürültülü toplantılar, nişantaşı, istinye park alışveriş gezmeleri ki hiçbirine katılmıyorum ancak ikili, üçlü grup oluyorsak sonrasında buluşuyorum; güzel sohbet edebilme imkanı bulduklarımı kaçırmamak için.
Steve Jobs’un söyleşisini (Lost Interview)izlemek bana yine dank ettirdi bu durumu. Bilemem tabii sadece tahmin yürütebilirim ki daha uzun yaşamak isterdi mutlaka. Öte yandan da bu hayatında ne çok şey sığdırabilmiş. Onca para, şan şöhret (ki paranın önemsiz olduğunu sadece başarının onun için önemli olduğunu hep vurguluyordu) tüm hayatını kendine ayırmıştı. Tutku ile yaptığı şeylere.
söyleşi 1995’te kaydedilmiş; adam genç, saçları siyah, dökülmemişken, fikirleri henüz tazeyken. O söyleşi esnasında birden hapşırdı. Ben de istem dışı çok yaşa dedim. Söyleşiyi yapan hiç birşey demedi. Çok kısa biran da olsa aklımdan geçti; acaba çok yaşa deseydi durumu farkeder miydi?
Tek ve özgür olunca, çoluk çocuk mesuliyeti de olmayınca, hava bugünkü gibi insanın içini de açınca; hep dank ediyor ne kadar aslında sadece sağlıkta ve yaşıyor olmak yeterli ve esasen mucizevi. Üstüne bir de Steve’in ki kadar mıdır bilemem bir de tutku duyduğum işleri yapıyor olabilince daha ne ister insan diyorum☺
Can Karaburçak/Nisan 2013