Denge Üzerine II
Bugünlerde üzerinde en çok düşündüğüm, kendi kendime sorular sorduğum değer “denge”, akıl ya da duygular diye başlıyorum, oradan kendi içimizdeki dengeye geçiyorum, sonra da doğa da dengeye ilişkin bir şeyler yakalamaya çalışıyorum. Sanırım bu atlama ve sıçramalar devam ettikçe, ben denge ile ilgili birkaç yazı daha yazacağım…

 
Hepimiz bir taneyiz
Önce çok basit bir hesapla ve birkaç varsayımla başlayabiliriz. İlk soru: tüm zamanlarda dünya üzerinde kaç insan yaşamıştır? Milattan öncekiler ve milattan sonraki 2000 yılı düşündüğümüzde iyimser mi, gerçekçi mi hiç bilemeyeceğimiz bir varsayımla 250 milyar insanın şu ana kadar yeryüzünde yaşamış olduğunu söyleyebiliriz. Daha sonra şu anda yeryüzünde yaşayan 7 milyar insanı ve bizden sonra geleceğini varsaydığımız 250 milyar insandan yola çıkarak, toplam 507.000.000.000 gibi kocaman bir sayıya ulaşıyoruz. Bir an için düşünmeye çalışın 507.000.000.000 insan, 100.000 kişilik 5.070.000 stadyum dolusu insan, ya da Türkiye’nin 7.243 katı kadar insan… Şimdi de bu kadar insanı uçsuz bucaksız bir kumsalda bir araya toplanmış olarak düşünün… Bu kadar insan içinde, bu kadar olasılık içinde sizin aynınızdan bir tane daha yok, tek yumurta ikiziniz bile olsa, dış görünüşünüz tıpatıp aynı bile olsa, istekleriniz, sezgileriniz, hayalleriniz sadece ve sadece size ait... Bu şu demek, bu dünya var olduğundan bu yana sizin gibi bir varlık görmedi, sizden sonrada görmeyecek. Hepimiz bir taneyiz ve çok özeliz… Bu cümleyi yazmak bana iyi geliyor, size de okumanın iyi geldiğini düşünüyorum.

 
Herkes mutlu olmak istiyor
570 milyar insandan bahsediyoruz ve Aristo’yu referans göstererek biliyoruz ki, tüm bu insanlar için yaşam amacı “mutluluk” oldu, oluyor ve olacak. Farklı yaşlarda, farklı coğrafyalarda, farklı zamanlarda mutluluğu hep bir yerlerde aradık, arıyoruz, arayacağız. Düşünüyoruz, bizi neyin mutlu ettiğine mantık ile yanıt bulmaya çalışıyoruz, üzgünüm ki çoğu zaman aklın pek de yetmediği/ yetemeyeceği sınırlarını aşan bir soru soruyoruz… Aklımız mutlulukla ilgili koşullar yaratır, bizim için hedefler belirler, daha iyi bir iş, daha kocaman bir ev ya da daha fit bir beden gibi… Rasyonel gerekçelerle ürettiğimiz hedeflerin varlığı kısa-orta süreli mutlu etse bile, yoklukları çok daha şiddetli mutsuzluk kaynağı olmaktadır. Ya da aklımız mutluluğu gelecek zamana ertelemeyi meşrulaştıracak nedenler bulur. Şimdi daha çok çalışmalıyız ki, sonra rahat edebilelim, şimdi bir şeylere göz yummalıyız ki, yarın cevap vermeye hakkımız olsun… Aklımız bir şekilde mutluluğu yarına ertelemek için çok da mantıklı gerekçeler üretir, bu nedenle de yapılan çalışmalar göstermektedir ki, insanlar hep gelecekte şu anda olduklarından daha mutlu olacaklarını düşünüyorlar, ancak bu durum hep gelecek için geçerli oluyor…
Keşke: Bir an için bile olsa zihnimizin sesini kısabilsek ve bizi gerçekten mutlu edecek anları yaşayabilsek…

 
Aklımızı tatile göndersek
Sadece kısacık bir tatil, aklımız için istediğim… Böylece bedenimize, duygularımıza odaklanabiliriz, belki de uzun zamandan bu yana ihtiyacımız var… Bedenimiz asla yalan söylemez, söyleyemez, sadece bu nedenden ötürü bile daha çok odaklanılmayı hak ediyor. Tüm duygularımız bedenimize bir şekilde yansıyor. Yakın zamanda çok da başarılı bir şekilde eskitmeyi başardığımız “farkındalık” sözü ile anlatılmak istenenlerden biri de bu bence, tüm duygularımızı ve bedenimize yansımalarını farkında olarak yaşamak… Felsefeye giriş derslerinde verilen klasik bir örnektir, suyun içindeki balığa “suda olmak ile ilgili ne diyebilirsin?” diye sorulduğunda balık “ne suyu?” diye yanıt verir. Zaman zaman biz de böyle oluyoruz, aslında yürüyen değerler olduğumuz halde hangi değerler diye sorabiliyoruz, ya da sürekli değişen duygu durumlarının içinde olduğumuz halde bir şey hissetmiyorum ki diyebiliyoruz.
 
Koçluk görüşmelerinde, müşteri kendisini rahatsız eden bir tutumunu görüşmek istediğini belirttiğinde, başlangıç noktası bu durumu ve duyguyu tanımlamak ve bedendeki yansımasını isimlendirmek olur. Rasyonel düşünce yapısına pek prim veren bir müşteri, bedendeki yansımayı tanımlayabilmek için düşünmek ister. Ben de bu durumda hissettiğiniz neyse, vardır ya da yoktur anlamına gelen bir yanıt veririm. Ve zihni tatile göndermeyi öneririm bu noktada, çok güçlü etkiler yaratabilen bir koçluk süreci olmakla birlikte, gerçekten uygulayabilmek için en az beş seanslık bir geçmişe de ihtiyaç duyulmaktadır. Zihni göndermek, duygularla bedenle çalışmak demek aynı zamanda gerçek anlamda güven ve uyum da demektir çünkü.
 
Aklımız ve duygularımız arasında bir denge kurmak, dış dünya ile bir denge kurmak, bugünün tadını çıkarmakla geleceğe yatırım arasında bir denge kurmak istiyorsak başlangıç noktası bizim kendi içimizdeki denge olacaktır. Hepimiz bir taneyiz derken, milyarlarca insan içinde biriciğiz derken, satır arasında söylenen hepimizin mükemmel olduğudur. Hepimizin bedenleri de mükemmel çalışan organizmalar…

 
 
Denge için Başlangıç Noktası: İç Denge
Lise yıllarındaki biyoloji derslerini hatırlarsanız, dış ortamdaki sıcaklıktan bağımsız, insan vücut sıcaklığının yaklaşık olarak 36,5 °C’de sabit kaldığını bize öğretmişlerdi. Beden ısımız yükseldiğinde terleyerek soğumaya veya beden ısımız düştüğünde titreyerek ısınmaya çalışmamızın bu yüzden olduğunu anlamıştık. Aynı vücut ısısı benzetmesinden devam ederek biyoloji bilgilerinizi tazelediğinizde, hücre ve dokulara besin ve oksijen taşınması ve artık maddelerin sürekli olarak hücrelerden uzaklaştırılması iç dengeyi oluşturan unsurlar olduğunu hatırlarsınız. “Homeostatis” olarak tanımlanan bu iç denge korunduğu sürece, vücuttaki hücrelerin yaşamaya devam ettiğini ve tüm hücrelerin dengenin korunmasına yardımcı olduğunu biliyoruz. Bedenimiz dış dünyaya göre kendi iç dengesini koruyacak bir mekanizmaya sahip, biyoloji dersinden bu bilgiyi edinebiliyoruz. Aynı sistematik yaklaşımı bilinçli ya da bilinçli olmadan dış dünya ile olan ilişkilerimize, algılarımıza yansıtabiliyor muyuz?
 

Bu nedenle Avusturalya Deakin Ünivesitesi Psikoloji Profesorlerinden Bob Cummins “homeostatis” üzerinde odaklanarak, içi dengesini başlangıç noktası olarak tanımlamış ve şu sorunun yanıtını arayan araştırmalar gerçekleştirmiştir.

Soru: Dış dünyadaki ısı değişikliklerini nasıl algıladığımız ve devamında iç dengemizi korumak için neler yaptığımız mutluluk düzeyimizi belirleyebilir mi?
 
 
Cummins ve Çalışma Arkadaşlarının Mutluluk Araştırması:
2001-2008 yılları arasında sürdürülen bu çalışmada Avustralya’da yaşayan 37.330 kişi ile görüşülerek, bireysel olarak ne kadar mutlu oldukları, toplumun mutluluğunu nasıl algıladıklarını ve geleceğe ilişkin öngörülerini 0-10 arasındaki bir skalada değerlendirilmiştir. Bireysel tatmin düzeyi yedi yaşam alanına ilişkin sonuçların ortalamasını yansıtmıştır; sağlık, kişisel ilişkiler, güvenlik, yaşam standartları, başarılar, topluma bağlılık ve geleceğe yönelik güvenlik. Ulusal Endeks ise ekonomi, çevre, sosyal koşullar, devlet, iş ve ulusal güvenlik alanlarının ortalama sonucu olarak değerlendirilmiştir.

Bu çalışma sonucunda varılan ortalama yüzde 75 mutluluk algısının tüm yıllar boyunca sabit çıkmasını Cummins homeostatis terimiyle açıklamayı seçmiştir. Avustralya insanının ne kadar mutlu olduğundan ve geçen yıllar boyunca koşulların göreceli olarak ne kadar değişken olduğundan bağımsız bir şekilde çalışmaya katılan bünyeleri yüzde 75 oranında mutlu olmaktadır. Aynen bedenimizin dışa koşullara rağmen ısısını 36,5 °C’de sabitlemeye çalışması gibi.

Çalışmadan çıkan diğer sonuçlar:

 

 

 

 
Birkaç soru:
1. İç denge sizin için ne ifade ediyor?
2. Başınıza gerçekten sizi üzen/ canınızı acıtan bir şeyler geldiğinde, toparlanmak için neler yapıyorsunuz? Bilinçli ya da değil…
3. Başınıza ayaklarınızı yerden kesecek kadar heyecan verici bir şeyler geldiğinde, toparlanmak için neler yapıyorsunuz? Bilinçli ya da değil..
4. Tüm bu deneyimleri yaşarken iç dengeyi sağlamak için belki dışarıdan baktığınız anlar ile, tadını çıkarmak için içine girdiğiniz anlar arasındaki dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?
5. İç denge için sihirli bir sözcüğünüz olsa ne olurdu?

Referans notu: Çalışmaya ilişkin daha detaylı bilgi için Deakin Üniversitesinin “Australian Center on Quality of Life” sayfasına http://www.deakin.edu.au/research/acqol/auwbi/survey-reports/index.php adresinden ulaşabilirsiniz.

 

1. Her insanın mutluluk derecesi, denge noktası farklıdır.
2. Avustralya’dakiler için bu oran % 75 olarak değerlendirilmiştir.
3. Bu çalışmada yüzde 50 depresyon sınırı olarak görülmüştür.
4. İnsan bir bütün olarak dengeye gelmek için çalışır.
5. İnsanların yaşam standartlarının ne kadar geliştiğinden bağımsız, bir grup insanın mutluluğunun üst sınırı yüzde 85 olmaktadır.