İnsan beyninin ulaştığı en önemli başarılara birkaç örnek vermenizi istesem, sanırım öncelikle aklınıza meşhur, kocaman ve etkileyici mimari eserler gelecektir. Ben, Mimar Sinan’ın eserlerinden başlar, listemin biraz daha uzaması istendiğinde Büyük Keops Piramidine kadar devam edebilirdim. İnsan beyninin bu eserler için kutlamayı hak ettiği tartışmasız bir gerçek, bununla birlikte mucize olan henüz ortada hiçbir plan, taslak yok iken, insan beyninin bu eserleri hayal edebilmesidir. Her şey bir hayal ile başlıyor. Devamı için bilgi, planlama ve inşa süreçleri gerekiyor, ortalama bir bilgisayar programı da bilgilere ulaşabilir, planlama ve inşa süreçlerini tanımlayabilir, ancak asla hayal edemez. Geleceği öngörebilen, gelecek için planlar yapan, zaman zaman kaygı duyan ve her şeyi kontrol altına almak isteyen bir beyin sadece biz insanlarda var.
Ne zaman geleceği öngörebilmeye başladık, ne zaman planlar yapmaya, bir şeyleri kontrol altına almaya çalıştık?
Bu sorunun yanıtı için önce beynimizin ana hatlarıyla anatomik yapısından bahsetmek istiyorum. Söz, paragrafın sonunda tarihsel süreçle bağlayacağım. 1940-50’lerde Paul Mc Lean üç katmandan oluşan beyini keşfediyordu. Mc Lean beyni en ilkel “sürüngen”, daha gelişmiş “duygusal” ve en karmaşık “neo-korteks –görsel” olarak üç bölümden oluşmaktaydı.
Sürüngen Beyin: 100 milyon yıl yaşında olan sürüngen beynimiz tüm hayvanlarda da bulunmaktadır. Tepki süresi çok hızlı olan sürüngen beynin en önemli görevi bedeni korumak ve hayatta kalmayı sağlamak. Tehlike karşında çok “savaş” ya da “kaç” tepkisinin sorumlusu da sürüngen beynimiz olmaktadır.
Duygusal Beyin: Duygusal beyin ise sürüngen beyni bir eldiven gibi saran ve yaklaşık 50 milyon yıllık genetik bir geçmişe sahip olan beynimizdir. Bir bakışta deyişle, sürüngen beyin ve duygusal beyin 50 milyon yıldan bu yana birlikte yaşadıkları için birbirlerine uyum konusunda da çok başarılıdırlar. Duygusal beyin biz insanlarla birlikte memeli hayvanların yüzde 98’sinde de bulunmaktadır, evde beslediğimiz kedi ve köpeklerle bu kadar iyi anlaşıyor olmamızın nedenlerinden biri de duygusal beyin gibi bir ortak noktamız olmasıdır. Duygusal beyin şimdiki zamanı yaşar, bu şu anlama gelir, geçmişteki bir iyi ya da tatsız bir hikayemiz aklımıza geldiğinde duygusal beynimiz geçmişteki duyguyu şimdiki zamanda bize yaşatmaktadır. Kararlarımızın çoğunu duygusal beynimizle de aldığımız için, pazarlama alanında çalışanlar, reklamcılar bunu çok iyi değerlendirirler, en teknik konulardaki ürün ya da hizmetlere yönelik reklam senaryolarının sadece duygusal mesajlar içermesi de tesadüf değildir. (Kredi kartı, otomobil, banka, GSM operatörlerinin reklamlarını hatırlayın…) Duygusal beynimizin bizi kısıtladığı noktalardan biri de karar anında sadece iki seçenek ile hareket edebilmesidir, yap ya da yapma, kal ya da git gibi.
Görsel Beyin: Görsel beynimizin hikayesi ise sadece 2-2,5 milyon yıllık bir geçmişe sahiptir. Şöyle ki, homo habilislerin 500 gram kadar olan beyni, homo sapien evrimi sonucunda bir buçuk kiloya ulaşmıştır. Bu artış ise yoğun olarak alın lobunda yer alan görsel beyinden kaynaklanmaktadır. Antropolojik bu değişim, insanlık tarihinin de gelişiminde çok sonraları adını koyabildiğimiz ilk adımların da atılmasını sağlamıştır. Artık homo sapienler geleceği öngörebilmektedirler, gelecek için planlarlar yapabilmekte ve bir vizyon oluşturabilmektedirler. Sadece insanlarda var olan bu özellik, geleceği şekillendirmekte, öngörüler ve kaygılar doğrultusunda kontrol mekanizmalarının geliştirilmesinde çok kilit bir rol oynamıştır. Görsel beynin fonksiyonlarından bu kadar net cümlelerle bugün bahsedebilmekle birlikte, bu kesinliğe ulaşma sürecinin de çok uzun zaman aldığını da eklemek gerekmektedir.
1848 yılında bir demir yolu işçisi olan Phineas’in, dinamit patlatırken bir kaza sonucu kullandığı demir çubuk kafatasının sol tarafını delip çekti, Phineas’ın alın lobu ciddi olarak zedelendi. Ancak yarası iyileştikten sonra hiç etkilenmemiş gibi görünen demiryolu işçisi hareket edebiliyor, konuşabiliyor ve hayatına devam edebiliyordu. Phineas bu kazanın ardından on iki yıl boyunca o kadar iyi yaşadı ki, dönemin nörologları alın lobunun kilit bir işlevi olmadığına ve yokluluğunda da hiçbir eksiklik olmadan yaşanabileceğine inandılar. Çok sonraki yıllarda yapılan klinik çalışmalar sonucunda görsel beynin geleceği resmetmeye ilişkin fonksiyonu tanımlanabildi.
Görsel beynimizin genetik olarak çok genç olması, beynin diğer iki bölümüyle uyumlu olabilmek için zamana/ odaklanmaya / üzerinde çalışmaya gereksinim duymaktadır. Görsel beynimiz 16 trilyon nöron bağlantısı ise duygusal beyinden farklı olarak sonsuz seçenek yaratabilmektedir. Görsel beynimiz geleceğe ilişkin deneyim yaşamamızı sağlar ve doğru bir yönlendirmeyle duygusal ve sürüngen beyin ile paralel/ uyumlu hareket edebilir. Tepki süresinin göreceli olarak yavaş olduğunu söyleyebileceğimiz görsel beyin sadece olumlu ifadelere yanıt vermektedir. Şöyle ki, aşağıdaki cümleyi sadece okuyun.
“Şu anda, yanınızda zıplayan kocaman parlak kırmızı toplar yok.“ Bu cümleyi okuduğunuzda yanınızda zıplayan kocaman ve olmayan kırmızı topları düşündünüz değil mi? Çünkü görsel beyin olumlu ve olumsuz ifadeleri sadece oldukları gibi algılar. Kırmızı kocaman parlak toplar yok ifadesini, kırmızı kocaman parlak topları önce görselleştirerek tanımlar. Bizim günlük yaşamda kullandığımız dil, önyargım dahil bir ifadeyle biraz daha olumsuz ifadelere yakın olduğunu düşünürsek, önemli bir gelişim alanını da keşfetmiş oluyoruz. İki sevgili belirli bir süreliğine ayrılmak durumundaysa, iş ya da eğitim gibi bir nedenden dolayı diyelim, bir diğerine “seni unutmayacağım” der ve içinde unutmak vardır. Bir diğer örnek ise birini yolcu ederken kullandığımız “kazasız, belasız git” cümlesidir. Kazalar ve belaları çağırmadan, yolun açık olsun demek çok daha rahatlatıcı bir seçenek olacaktır. Milton Erickson koçluk presipleri de beynimizin bu üç farklı bölümü ve fonksiyonları temelinde şekillenmiştir.
1. Herkes tamdır
2. Herkes tüm kaynaklara sahiptir.
3. Herkes iyi niyetlidir.
4. Herkes en iyi seçimi yapar.
5. Değişim kaçınılmazdır.
16 trilyon farklı kombinasyon potansiyeli olan bir beyinden söz ettiğimizde tüm kaynakların olduğunu da kabul etmekteyiz. Çözüm odaklı koçluk yaklaşımda koç, sadece doğru zamanda doğru soruları sorarak kişinin kendi yanıtlarını bulması için alanı tutar. Çünkü beynimize bir soru yöneltildiğinde, beyin mutlaka yanıt verecektir. Koçluk süresinde belirlenen hedeflerin olumlu ifade edilmesi, yöneltilen tüm soruların olumlu olması görsel beynin işleyişinin sonucudur. Soruna ilişkin bir sorunun yanıtı sorunu barındıracaktır ve bizi çözümden uzaklaştıracaktır. Olumlu ifade edilmiş sorular ise çözüm alternatifleri geliştirmek için yaratıcılık potansiyelimizi kullanma fırsatı yaratacaktır. Kişiler kendi yanıtlarını bulduklarında ise çözümlerini sahiplenecek ve değişim süreci farkındalıkla yaşanabilecektir.