Her Şey Dengede (mi?)

İş özel yaşam dengesi konusu koçluk görüşmelerinde ya da seminerlerde sık sık gündeme gelen başlıklardan biri… Ne olduğunda tam da dengede olabiliyoruz?

-Cuma günleri erken işten çıkabildiğimizde mi?

-Esnek çalışma saatleri olduğunda mı?

-Yoksa her hafta sonu yazlık bir yerlere kaçabildiğimizde mi?

-“Saat tam 17:30’da masamdan kalkarım, işten çıktığımda ise  iş benim için bitmiştir” diyebildiğimizde mi?

-Çocuğun veli toplantısına sakin sakin gidebildiğimizde mi?

 

Aslında dengeyi bulmaya çalışırken, bir adım geriye gidip “denge” sözcüğünden tam olarak ne anladığımızı netleştirmek gerekiyor. Hem başarı, hem de keyif ve mutluluk bir arada olduğunda denge de oraya gelmekte gecikmiyor. Yaşam bir tane. İş yaşamı, sosyal yaşam, özel yaşam gibi kutucuları cümle içinde kullansak da, yaşam bir tane. O nedenle yaşamın bütününde ne kadar başarılı olduğumuz, ne kadar keyif aldığımız dengeyi de beraberinde getiriyor. Akademik çalışmalar yumurta tavuk ilişkisini mutluluk ve başarı için de sürdürüyor bu arada. Mutlu insanlar daha başarılı olurken, başarı da mutluluğu doğuruyor. Nereden bakarsak bakalım ilk adım; önce kendi başarı ve mutluluk tanımlarımızı belirleyebilmek. Yazıldığı gibi kolay bir tanımlama değil tabii ki, hakkını vermeye kalktığımızda, zorlu ve keyifli bir ev ödevine dönüşebilecek bir ağır bir konudan bahsediyoruz. İşte tam bu noktada dengeyi deneyimlemek, başarı ve mutluluğu olabildiğince dolu dolu yaşamak için fark edilmeyi/ ciddiye alınmayı bekleyen bir başlığın ne olduğunu sorsam, aklınıza neler gelir?

Yazının yanıtını Eren üzerinden dolaşarak vermek istiyorum. Ben de çocukların anne ve babalarına bir şeyler öğretmek için geldiğini düşünenlerdenim. Eren henüz 10 aylık olmasına rağmen, sadece onu izlemek bile satır aralarında o kadar çok “ders” barındırıyor ki. Oyun oynadığında her ne kadar konsantrasyon süresi kısacık da olsa, sadece oyun oynuyor, hatta “akış” tadında “oyun” olabiliyor. Pedagoglar çocukların kendi kendilerine oyun oynadıkları zamanın ne kadar değerli olduğunda hem fikirler. Kendi oyuncaklarıyla tek başına oyalayabilen bir çocuğun, yalnızlıklarla daha rahat başa çıkabilecek kadar güçlü olacağından, kendine yetebileceğinden, daha dengede olabileceğinden ve daha dolu dolu  yaşayabilme becerisi kazanacağından bahsediyorlar. Şimdi çocuk ve oyun arasındaki bu ilişkiyi yetişkinlere taşıdığımızda yukardaki sorunun yanıtını da vermiş oluyoruz. Yanıt: Hobi

“Bu ara çok yoğunum, hiç vaktim yok.” yanıtı sayılmıyor bu arada:-) Hobiler, kimsenin bize bir dayatması olmadan sadece keyif aldığımız için varolan uğraşlar. Yaşamdaki ahengi yakalamak için şahane bir bağlaç olmanın yanısıra, sosyal sohbetlerde sessizliklere de birebir iyi geliyorlar. İster pasta yapın, ister fotoğraf çekin, isterseniz küçük bir seyyah olun  ya da rengarenk takılar tasarlayın hiç farketmez, hobiniz Sizi daha renkli, daha yaratıcı bir insan yapmaya yardımcı olacaktır.

Soru: En son ne zaman hobinizle birlikte iken saatinize bakmayı unuttunuz?

Mine Kobal Ok