Karar Alma Üzerine
Bazen küçük tesadüfler gerçekten çok keyif veriyor. Son birkaç gündür fonda kararlar almaya çalışırken, elimi neye atsam sanki tam da benim için yazılmış bir cümle ile karşılaşıyorum.
 
Aynen şimdi olduğu gibi, beş dakika önce salonda koltukta bu satırları yazmaya yeni başladığımda, dikkat dağınıklığının doğal bir sonucu olarak elim arkamda duran kitaplıktan öylesine bir kitaba gitti ve öylesine bir sayfayı açtım. Kitabın -Chris Barez-Brown’un yazdığı “Kıça Şaplak Atan Fikirler Nasıl Üretilir?”, Reklamcılık Vakfının yayınlarından renkli bir kitap- 225. sayfasını açmışım. Açmışım diyorum, çünkü sadece öylesine birkaç dakika yazmaya geç başlamak için, mutfaktan içecek bir şeyler almaya giden sınav öncesi öğrenci gibi açtım kitabı…
 
 
Karşıma çıkan kocaman harflerle yazılmış yazı şöyle;
 
Şimdi bir karar ver
Bir plan yap ve
Harekete geç
Sadece şimdilik
Hayatının
Geri kalanı için değil
Yarın beğenmezsen
Başka bir değişim
Başlatırsın.
DEĞİŞTİRİRSİN!!!

 

 

Karar almak ya da vermek aslında konu hakkında düşünmekten vazgeçmek demek. “Kararım budur” dediğimiz anda artık karar üzerinde değil, bundan sonra ne yapacağımız üzerinde düşünmeye başlıyoruz. Peki, nasıl karar alıyoruz? Mantığımız mı yoksa duygularımız mı bize bu kararları aldırtıyor? Hangisini daha çok duyuyoruz, o heyecanlı karar alma anlarında… Bilim adamları der ki, “Karar aldığımız konunun içeriğinden bağımsız tüm kararlarımızı duygularımızla alıyoruz”. Geçmişten alınan dersler, alışkanlıklarımız, inançlarımız, evet ya da hayır gibi var olduğunu düşündüğümüz sadece iki seçenek, karar alma sürecinde bize eşlik ediyor. Bununla birlikte işin eğlenceli kısmı aldığımız kararları yüksek sesle kendimize çoğu zaman itiraf edemeyişimiz. Böyle bir itiraf için birkaç neden, ya da ilk kararımızı akredite edecek üzerinde düşünülmüş gerekçeye ihtiyaç duyuyoruz.

Bedenimiz Yalan Söylemeyi Bilmiyor
 
Malcolm Gladwell’in çok sevdiğim, birçok seminerde her fırsat bulduğumda okuma önerisi olarak paylaştığım “Blink” kitabında (Türkçeye düşünmeden düşünmek gibi daha uzun bir isimle çevrilmiş olması gerek) , benzer bir şekilde karar alma süreçlerinde başımıza neler geldiği laboratuar ortamındaki bir çalışmayla anlatılmıştır.

Statiksel olarak anlamlı sonuç verebilecek sayıda evli çift bir laboratuar ortamına davet ediliyor ve kendilerinden birbirleriyle yaklaşık 15 dakika çok sıradan bir konuda bir sohbet etmeleri isteniyor. Konuşmaları talep edilen konunun asla tartışmaya yol açacak, bol adrenalinli bir konu olmamakla birlikte, romantik bir konu da olmaması da ön koşullar arasında yer almakta… Akşam ne yemek yiyelim veya hangi filmi izleyelim gibi dümdüz, hiçbir heyecanı ve riski olmayan bir konuda çiftler kısa bir süre sohbet ediyorlar. Bu arada bu sohbetin laboratuar ortamında yapılamasının nedeni, çiftlerin 22 farklı fizyolojik tepkilerini ölçebilmek için bağlanan elektrotlar olmakta. Böylelikle kimin vücut ısısı arttı, kiminki düştü, kimin kalp atışları hızlandı ölçülüyor. Eş zamanlı olarak diğer çiftin bedeninin verdiği tepkilerin nasıl olduğu ve aradaki korelasyon da statiksel olarak ifade ediliyor. Tüm bu karmaşık kombinasyonların sonucunda varılan sonuç şu: “Deneye katılan çiftler önümüzdeki on yıl içinde boşanırlar mı, yoksa boşanmazlar mı?” Kör bir çalışma olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Çalışmanın sonuçları deneye katılan çiftlerle paylaşılmıyor. On yıl sonra aynı deneklerle iletişim kurulduğunda ise yüzde seksen beşe yaklaşan bir doğruluk oranıyla karşılaşılıyor. Bedenimiz, bilinçaltımız hangi kararı aldığımızı çoktan biliyor, sadece bilincimizin geçerliliğine inanması için birkaç taraflı ipucuna daha ihtiyacı var, en azından yüzde seksen beşlik kısmı için…
 
Boşanma gibi stres faktörü çok yüksek, pek hayati bir konu üzerinde karar vermeye çalışırken aslında sandığımız kadar uzun bir düşünme süreci yaşamıyoruz. Bununla birlikte böyle bir süreci bizim için sancılı kılan, bedenimizin bildiği, hatta çoktan verdiği bir kararı geçerli kılacak ipuçları yaratmak için zihnimizi kullanma süreci oluyor.

Milton Erickson’dan Bir Not
Bugün yeni bitirdiğim okurken de çok keyif aldığım “Sesim Seninle Her Yerde” kitabında terapi seanslarından örnekler veren Milton Erickson’un aynı konudaki benzer bir örneğini de paylaşmak istiyorum. Erickson’dan terapi alan kişi Erickson’a sorar: “Acaba aşık mıyım? Bilmiyorum, bunu konuşabilir miyiz?” Erickson ise karşılık olarak “Kime aşık olabilirsin? Tüm olası adayları bu kağıda yazmanı istiyorum.” der. Müşteri sadece bir ismi yazarken kalemini çok daha bastırmıştır, o da gerçekten aşık olduğu kişidir. “Aşık mıyım?” sorusunu müşteriye sordurtan, “Evet aşığım ancak bu durumu kabul etmekte zorlanıyorum” şaşkınlığından başka bir şey değil. Daha sonra da zihnine inat bedeni elleri kime aşık olduğunu yazabilmiştir, Milton Erickson ise bir terapist olarak bu süreçte sadece alanı tutmuştur, çünkü beden yalan söylemez.

Erickson koçluk sürecinde de yaşananlar aynen böyle gelişiyor. Sadece doğru soruları sorarak, çoğu zaman aynı kelimelerle tekrar tekrar sorarak, müşterinin kendisi ile ilgili gerçekleri keşfedebileceği bir alan yaratıyoruz. Bu süreç müşteri için çok daha rahat bir süreç olmuyor kesinlikle, yoğunlaşmak ve kendi yanıtlarının sorumluluğunu almak çoğu zaman sancılı olabiliyor, ancak devamında gelen “Bunu ben mi söyledim? Neden şimdiye kadar böyle düşünmemiştim?” ifadeleri çok iyi bir ödül oluyor. İşte tüm bu nedenlerden dolayı müşterinin tam olduğuna ve tüm kaynaklara sahip olduğuna inanıyoruz ve kendisinin en iyi versiyonunu keşfetmesi için ona alanı tutmaktan ne azını, ne de fazlasını yapıyoruz.

Birkaç karar alma sorusu:
 
“ Yaşamınızın en cesur kararı nedir?”
 
“Şu anda üzerinde karar almak ve ilerlemek istediğiniz bir konuyu düşündüğünüzde neler hissediyorsunuz?”
 
 
“Bu karar süreciyle ilgili bedeninizin size neler söylediğini duyuyorsunuz?”
 
“Karar almak istediğiniz konuyu açık uçlu ve olumlu bir soruya dönüştürdüğünüzde, kendinize hangi soruyu sorardınız?”
İki küçük örnek
“Sabırsızlığımı yenebilecek miyim?” yerine “Nasıl daha sabırlı olabilirim?”
“Sigarayı bırakabilecek miyim?” yerine “Nasıl daha sağlıklı olabilirim?"
Son söz: Hepimiz için karar alacak, devamında harekete geçecek, gerekli gördüğümüzde ise tekrar bir şeyleri değiştirip yine harekete geçecek cesaret dileklerimle…