Kendimle Konuşmalar -Bir
Psikoloji alanına dokunan bir soru sormak istiyorum bugün: Kişiliğinizin, içinde bulunduğunuz ortamdan bağımsız hep aynı olduğunu söyleyebilir misiniz? Evdeki siz ile işteki siz ya da salaş balıkçıdaki elle balık yiyen siz ile en havalı klüpteki küçük prens(es) siz aynı mısınız?
Yanıtınız; “Evet, ben nerede olursam olayım, hiç farketmez hep aynı tutarlıkla davranım.” ise tekrar üzerinde düşünülecek bir deneyi paylaşmak istiyorum sizinle…
Yanıtınız; “Hayır, tabii ki içinde bulunduğum ortama gore kişiliğim de değişiyor.” ise ve psikologların kabul ettiği gerçekle parallel hepimizin içinde bir çok “ben” olduğunu düşünüyorsanız, yalnız değilsiniz. Devam eden yazımda geçen hafta“Voice Dialogue” çalışmasıyla ben içimdeki iki farklı Mine ile nasıl tanıştığımı paylaşmak istiyorum.
Önce 1970’lerden Stanford Üniversite’sinden bir deney…
Amerikan Deniz Kuvvetleri sponsorluğunda, Philip Zimbardo tarafından gerçekleştirilen deney, askeri hapisanedeki tutuklular ile gardiyanlar arasındaki ilişkiye odaklanmaktaydı.
Deneyin sorusu: Herhangi bir psikolojik rahatsızlığı olmayan, sıradan öğrencilerin, hapisane gibi katı kuralların ve zorlu koşulların hakim olduğu bir ortamda birbirleriyle ilişkileri nasıl şekillenebilir?
Deneyin tasarımı
Zimbardo’nun deneyi için üniversitenin bodrumunda gerçeğine çok yakın, tüm detaylar dikkate alınarak (tabelalar, aydınlatma, havalandırma, hijyenik olmayan koşullar gibi…) küçük bir hapisane inşa edilir. Eş zamanlı olarak yerel bir gazeteye verilen ilan ile psikolojik olarak sağlıklı, böyle bir projede ücret karşılığında yer almak isteyen, erkek üniversite öğrencilerine ulaşılır. İlana yanıt veren 75 öğrenci arasından, yapılan görüşmeler sonucunda en sağlıklı durumda olduğu belirlenen 24 kişi deneye kabul edilir. Daha sonra rastgele belirlenen 12 kişi mahkum, 12 kişi de gardiyan olarak tanımlanır.
Deneye katılan öğrencilerin tüm çalışmanın bir kurgu olduğunu bilmesi ile birlikte gerçekliği sağlayabilmek için şehir polisi ile yapılan görüşmeler sonucunda, öğrenci mahkumlar evlerinden polis tarafından “standart prosedürlerle”alınarak, komşuların bakışları arasında haklarını dinleyerek emniyet merkezine getirilirler. Devamında polisiye film/ dizilerden tanıdık fotograflarının çekilmesi, parmak izlerinin alınması gibi tüm işlemler uygulanır. Mahkumların bireyselliklerini yitirmeleri amaçlı olarak, kendilerine isimleri yerine, tuluma benzeyen üniformalarının üzerindeki numaralarla hitap edilerek hücrelerine getirilirler. Gardiyanlar açısından hikaye şöyleydi; vardiya sistemiyle çalışacaklar ve işleri bitince evlerine gideceklerdi. Onlara da gardiyan üniformaları verilirken, görevlerinin düzeni sağlamak olduğu (nasıl konusunda bir yönlendirme yapmadan) aktarılır. Gardiyanlara güçlerini hatırlatmak amacıyla coplar verilir, ancak fizikel olarak hiç bir ceza uygulamamaları gerektiği de söylenir.
Deneyin ilerle(me)yişi
Üç ay sürmesi planlanan deney altıncı günün sonunda durumun kontrolden çıkması nedeniyle duruduruldu. Mahkumlar ilk andan itibaren pasif bir tutum sergilerken, gardiyanla ise giderek daha da saldırganlaştılar. Fiziksel cezaların yasaklanmış olması nedeniyle sözlü cezalara ağırlık veren gardiyanlar, ikinci gün isyanla karşılaştılar. Devamında isyanı bastırabilmek için gardiyanlar işbirliğine giderek fazla mesai kararı aldılar. Sayım sürelerini uzatmak, yataklarına el koymak, uzun şınavlar ve tuvalet yasakları gibi yaptırımlar sonucunda mahkum deneklerden ikisi psikolojik yıkım nedeniyle çalışmadan uzaklaştırıldı. Sonuç olarak altı günün sonunda simulasyon olarak başlayan deney, gerçek cezaevine dönüşünce tüm proje sonlandırıldı.
Deney sonrası Zimbardo’dan notlar
-Tüm denekler kendilerine sistemtarafından verilen rolü oynama eğilimde oldu.
- Gardiyanlar hapisanenin kameralarla gözetim altında olduğunu bilmediklerinden, yöneticilerinin olmadığı ortamlarda daha da acımasızlaştırlar.
- Mahkumların arasındaki konuşmaların sadece yüzde onudışardaki yaşamları ile ilgiliydi. Altı gün birlikte yaşamalarına rağmen bu sürede birbirleriyle ilgili pek de bir şey öğrenmemişlerdi.
- Gardiyanların da kendi arasındaki konuşmalar problem çıkaranmahkumlarla ilgiyidi.
- Hapisaneye gelen rahip ile yaptıkları görüşmede mahkumlar kendilerininumaralarıyla tanıtırlar.
- Gardiyanlar vardiyaları bittikten sonra da, ücret almasalarda hapisanede kalmayı tercih ettiler.
- Deneyin sona ermesi gardiyanlar için üzücü, mahkumlar için sevindirici olmuştu.
Sonuç içinde bulunduğumuz ortam davranışlarımızı ve kişiliğimizi değiştiriyor. Mahkum ve gardiyanların listesi yer değiştirseydi, deneyin sonucu farklı olur muydu? İçinde insan olan konularda net bir yanıt vermek asla mümkün olmasa da, büyük bir olasılıkla psikologların vereceği yanıt “hayır” olacaktır.
Kıssadan hisse: Hepimizin içimizde hem mahkum, hem de gardiyan var, aynen bir çok farklı kutubu barındırdığımız gibi… Hangi ortamdaysak, kutuplardan biri tetikleniyor ve öne çıkıyor. Bununla birlikte kişiliğimiz olarak tanımladığımız, ne olursa olsun, her koşulda öyle davranacağımızı sandığımız baskın olan tercihlerimiz var.
Benden Notlar
Esneklik üzerinde çalışmaya başladıktan sonra tabii ki yaşamımda her şey mucizevi bir şekilde değişti diyemeyeceğim. Zorlu demektense, beni zorlayan diyebileceğim senaryom aslında hala devam ediyor, ancak benim algım şarşırtıcı ve keyifli bir şekilde değişmeye başladı. Bilmek ve yapmak arasındaki dersleri farkında olarak yaşamak müthişO Sevgili kocama ve sevgili yeni ortağım Can’a çok teşekkürler bu sürecimde yol açtıkları, yol gösterdikleri ve benle yürüdükleri için…
Geçen hafta Çarşamba günü misafir kontenjanından katıldığım “Voice Dialogue” toplantısı müthiş bir farkındalık basamağı oldu benim için. Anladığım ve ifade edebildiğim kadarıyla Jung’un çalışmaları kaynaklı Voice Dialogue seanslarındaki işleyiş, içimizdeki farklı kutuplardaki sesleri getirmek, onları dinlemek ve devamında yaşamımızın istediğimiz alanlarında farkındalıkla şeçim yapabilmek için kendi ipuçlarımızı keşfettmek. Süreç çalışırken başlangıç noktası en baskın sesimiz olmakta, devamında ise sesi o kadar da yüksek çıkmayan yönlerimiz dile gelmekte…
Biliyor olmak ile yapmak arasındaki farkı deneyimlemek gerçekten çok keyifliydi, bir sonraki yazıda…
Son soru: Kendinizle yaptığınız konuşmalarda siz hangi farklı “siz”lerin sesini duyuyorsunuz? Kimlerin sesi çok yüksek çıkıyor, kimler fısıldıyor, ya da susuyor?