Mutluluk Alışkanlıklarımız

Fransa’da Biyoteknoloji laboratuarında moleküler biyolog iken, Budist rahibi olmaya karar veren ve şu anda Himalayalarda yaşayan ve insanların zihinlerini eğiterek gerçek bir huzur ve tatmin hissi yaratabileceğine inanan Matthieu Ricard’dan, mutluluk alışkanlıklarımıza ilişkin notlar paylaşmak istedim bugün… 

Bir çok Avrupalı entelektüel, düşünür hatta modacı mutluluk konusunun hiç de ilginç bir konu olmadığını söylemiş ve yazmıştır. Coco Chanel, mutluluğun Avrupai bir duygu olmadığını sadece ineklere özgü olduğunu söylerken de sanırım hayatın iniş çıkışlarını seven ve tutkularıyla yaşamak zorunda olan düşünürlerden etkilenmiştir. Çünkü ıstıraplar bir süreliğine de olsa dindiğinde geride güzel bir duygu tadı kalabiliyor. Ancak ıstıraplardan beslendiğimizi söyleyen entelektüellerin aksine, kimse güne “Bugün acı çekebilir miyim?” diye başlamıyor. Bu da şu anlama geliyor; bir şekilde bilinçli ya da bilinçsiz olarak, kısa vadede ya da uzun vadede, hayallerimizin ne olduğundan bağımsız bir şekilde herkes derinlerde de kalsa, çok daha yüzeysel de olsa mutluluğun peşinde… 

Mutluluk ile haz duygusunu bu noktada farklı tanımlamak gerekmektedir. Çikolatalı suflenin ilk kaşığı ile ikinci kaşığının lezzeti hiçbir zaman aynı değildir. En sevdiğim şarkıyı radyoda yakaladığımda çok sevinebilirim, ancak aynı şarkıyı dört kez ardı ardına dinlediğimde aldığım zevk kesinlikle aynı olmayacaktır. Üşüdüyseniz ateşin yanına gelirsiniz, muhteşemdir. Beş on dakika sonra biraz uzaklaşırsınız, çünkü sonrasında yakmaya başlayacaktır. Siz deneyimledikçe kendini tüketir çünkü… Ve aynı zamanda dışarıya yayılabilen bir durum da değildir bu, siz yoğun bir zevk içindeyken etrafınızdakiler çok acı çekebilirler.

Deneyimledikçe kendini tüketen zevk almak duygusundan farklı ise mutluluk nasıl tanımlanabilir? Mutluluk Budist görüşe göre zevk almanın ötesinde, tüm duygu durumlarının, tüm sevinçlerin ve üzüntülerin temelini oluşturan yoğun bir huzur, tamamlanma ve bir olma hissidir. Mutluluk arayışında dışarıya baktığımızda, bir şeylere sahip olmak, bir şeyleri toplamak, bir şeyleri beklemek gibi devamında bir koşul cümlesi de eklemek durumunda kalıyoruz. Küçük bir noktayı kaçırdığımızda mutluluğumuzu da kaçırıyoruz, bununla birlikte bahsedilen tüm bu koşullar üzerinde ne kadar kontrolümüz var, belki sormamız gereken soru bu. İçsel koşullara baktığımızda ise çok daha güçlü ve sadece bizim kontrolümüzde olan unsurlardan bahsedebiliyoruz. Deneyimlerle sabittir ki “cennet gibi bir tatil yerinde” olup da için için çok mutsuz olduğumuz anlar vardır. Yine bu durumun aksine çok zor koşullarda pek çok insanın iç kuvvet, iç özgürlük ve güvenlerini korumayı başardıklarını da biliyoruz. Tabii ki içsel koşulların güçlü olması ön koşuluya, dış faktörler de daha uzun ve sağlıklı yaşamak için, eğitime erişebilmek için, daha çok seyahat edebilmek için, özgür olmak ve onaylanmak için harikadır. Yine de bunların hepsi destek olacak unsurlardır. Mutluluğu besleyebilmek, büyütebilmek için her şeyi yorumlayan zihnimiz üzerinde çalışmak, alışkanlarımızı değiştirmek ve bu konuda deneyim sahibi olmak önem kazanmaktadır. 

Varoluş şeklimizi değiştirmek, zihnimizi dönüştürmek ve zihnin doğasında olan öfke, nefret, kıskançlık, kibir, doyumsuzluk gibi yıkıcı, sonrasında kendimizi hiç de iyi hissettirmeyen duyguları değiştirmek mümkün müdür? Bu zor sorunun yanıtı için zihnin doğası üzerinde biraz çalışmak gerekecektir. Eğer deneysel bakış açısıyla bu soruyu değerlendirdiğimizde, bilinçli olma durumunu farkında olmak olarak görmekteyiz. Bilinçlilik, tüm görüntülerin kendi üzerinde yansımasına izin veren bir ayna gibidir. Güzel bir sahne, ya da kötü bir sahne aynaya hiçbir değişime uğramadan olduğu gibi yansır. Düşünceler için de aynı varsayımı yapabiliriz, her düşüncenin ardında yalın, saf bir bilinç, farkındalık vardır. Duygular gelip geçicidir, her zaman kıskanç, kızgın ya da cömert olmadığımızı biliyoruz. 

Zihin eğitiminin temeli budur, tüm duygular geçicidir ve aynı anda iki karşıt duyguyu yaşamak mümkün değildir. Nefret ettiğimiz birine aşık olabiliriz, ya da tam tersi, aşık olduğumuz birinden nefret edebiliriz. Ancak aynı anda aynı kişiye hem zarar vermek, hem de ona iyi bir şeyler yapmak isteyemeyiz. Nefrete karşı iyilik, kıskançlığa karşı onun için sevinme, doyumsuzluğa karşı serbest bırakma gibi karşıt duygulardan, olumsuz duyguların panzehirlerinden bahsedebiliriz. Diğer bir yol ise tüm duygulara karşı genel bir panzehir bulmak için çalışmaktır. Geçmişte bizi kızdıran bir durumu hatırladığımızda, ya da daha şiddetli bir örnek olacaksa o durumu saplantı haline getirdiğimizde, zihnimiz tekrar o duruma yönelik ve o sıkıntıyı pekiştirir. Aynı kızgınlığı her pekiştirmede biraz daha yoğun yaşarız. Dolayısıyla bu kendi kendini besleyen bir sürece dönüşür. Zihin eğitiminde ise önerilen sadece içe doğru bakmaktır. Öfkenin kendisine baktığımızda, kocaman, tehlikeli kapkara bulutlar görürüz, ancak oraya gittiğimizde sadece sis olduğunu fark ederiz. Öfkenin düşüncesine odaklandığımızda ise o duygu sabah güneşi altında kaybolan bir çiğe dönüşecektir. Ve gerçekleşen her tekrarda öfkenin, kızgınlığın etkisi daha da az olacaktır. Bu anlatması çok kolay ancak deneyimlemesi zaman alan, belki de uzun bir süreçtir. Ancak zihnin dönüşümü ve yeni bir varoluş şekline alışmak, mutluluk alışkanlıklarımızı da değiştirecektir. 

Yaklaşık 20 yıl öncesine kadar, erişkin yaşa ulaşıldığında beynin esnekliğinin sabitlenmiş olduğu düşünülüyordu. Son zamanlarda ise yapılan çalışmalarda beynin esnekliğinin değişebileceği keşfedildi. 10.000 saatlik çalışma yapan bir kemancının beyninde parmaklarının hareketini kontrol eden bir merkez, sinaptik bağlantıların pekişmesinin sonucu olarak çok fazla değişti. Aynı değişimin öğrenilebilir dediğimiz insan becerileri için de geçerli olduğuna inanıyoruz. Meditasyon yapan kişilerin yaşadığı değişim budur. Hem Doğu Felsefesinde hem de Batı Felsefesinde hayatın amacı olarak tanımlanan mutluluk için, alışkanlıklarımızı değiştirmek ve zihnimiz üzerinde çalışmak, hayatımızın her anının niteliğini değiştirebilecektir. Hayatta başarılı olmak için 15 yılımızı eğitime/öğretime vermeyi düşünmeden kabul ediyoruz, spor salonlarına gidiyoruz, güzel kalabilmek için her türlü zaman ya da finansal kaynağı harcıyoruz. Yine de şaşırtıcı bir şekilde, en önemli potansiyelimizle ilgili zihnimizin çalışma şekli ile ilgili alınacak çok yolumuz var.