Mutluluk ile ilgili okurken, kendime notlar çıkarırken ve mutsuzluğa, karşılanmayan beklentilere ilişkin felsefenin tesellisini çalışırken, başlangıç noktam Sokrates olmuştu. Sokrates’i bu konuda özel kılan en önemli nokta, bazı felsefi görüşlerin sadece savunucusu olmak yerine, kendi tarzıyla savunduğu fikirlerin yaşayan örneği olması, felsefeyi belki de ölüme güle oynaya giderek bir yaşam biçimi olarak devam eden nesillere aktarmasıdır. Sokrates’e göre tüm insanların amacı, erdemli bir yaşam anlamına gelen eudaimonia'dı. Ona göre “eudamonia” sadece mutlu hissetmek değil, belirli etkinlikleri gerçekleştirerek ahlaki erdemleri temelleştirmektir.
Antik Yunan felsefesine yönelik bu iki cümlenin ardından, yazının sorusunu sormak istiyorum: Erdemli olmayı, erdemli davranmayı günümüz iş dünyasına taşıdığımızda daha mutlu çalışanlar ve daha mutlu kurumlar yaratmak adına nasıl bir tablo ile karşılaşırız?
Yanıt: Sokrates’in erdemini günümüz iş dünyasına taşımanın ilk adımı, görev tanımı çok da karmaşık olmayan herhangi bir okul ya da hastanedeki temizlik görevlisinin iş tanımını örnek almak olacaktır.
Günde iki kez sorumlu olduğu katın yerini temizlemek Temizlik ekipmanlarının iyi çalıştığını kontrol etmek Temizlik malzemelerini temin etmek Toz almak Tuvaletlerin kontrolünü yapmak gibi…
Bu listeye birkaç madde daha ekleyebiliriz, sonuçta görev tanımı biraz daha yoğun hale gelmekle birlikte, hepsi bilinen maddeler olmaya devam edecektir. Sokrates ile bu listeyi paylaşmak gibi bir şansımız olsaydı, büyük bir olasılıkla ünlü düşünürün sorduğu ilk soru, bu listeye diğer insanları içeren bir madde eklenip eklenmeyeceği olurdu. Morgdaki bir temizlik görevlisi ile hastanedeki bir temizlik görevlisi arasında aksi takdirde hiçbir fark da kalmayacaktır.
İşinde mutlu olan ve iş sonuçları da iyi olan temizlik görevlileriyle işteki başarı hikayelerine yönelik bir görüşme yapılsa, öne çıkan konular inisiyatif aldığı, görev tanımında olmamasına rağmen insanların mutluluğuna nasıl katkı sağladığı hikayeler olacaktır. Görev tanımına aykırı olarak bir hasta yakınının talebi üzerine bir odayı üç kez temizlemiş olması, ya da yine görev tanımı dışında bir hasta yakınına çay getirmesi ve biraz sohbet etmesi işindeki en mutlu olduğu anlar olarak anlatılacaktır. İşini iyi yapan ve işinden tatmin olan aynı çalışanlar yine yaptıkları işin gerçekten öğrenilmesi için uzun bir süreye, deneyime ihtiyaç olduğunu da vurgulayacaklardır. Bu süre teknik anlamda yerlerin nasıl temizlenmesi gerektiğini öğrenmek ya da elektrik süpürgesini nasıl kullanacağını iyice anlayabilmek için gerekli olan süre olmayacaktır. Gerçek deneyim için, insan hikayelerini anlayabilmek ve sonucunda, kime ne zaman, nasıl davranmanın doğru olacağını tartabilecek birikim gerekmektedir. Bu birikim kuruluşun yazılı görev tanımlarını da hangi durumlarda ne ölçüde esnetebileceğine yönelik inisiyatif alacak cesareti de beraberinde getirecektir.
Sokrates’in erdem diye bahsettiği kavramı yeryüzüne, bugünün iş dünyasına indirdiğimizde daha mutlu çalışanlar ve kuruluşlar yaratmak adına insan faktörüne odaklanabilmek öne çıkmaktadır. Görev tanımlarından bağımsız bilgelik ile bilgi sahibi olmak arasındaki fark da bu noktadadır. Bilge çalışan görev tanımına kendi yorumunu katan çalışandır. Kendi yorumunu şekillendirebilmek ve diğer insanlar üzerinde doğru bir algı yaratabilmek için deneyim bu nedenle gereklidir. Bununla birlikte bilge olmak için çok da fazla zeka gerekmeyecektir. Sadece iş konusunu anlayabilmek ve uygulayabilecek kadar bir zeka yeterli olacaktır. Ancak bilgelik olmadan bilgi sahibi olmak sadece yetersiz kalmayacak, diğer insanları da olumsuz etkileyecektir.
Kuruluşlar da çok iyi bilmektedirler ki; görevini iyi yapan çalışanlarla, çok iyi yapan çalışanlar arasındaki temel fark işin insan ile ilişkisi nasıl konumlandırdıkları ve nasıl inisiyatif alabildikleri olmaktadır. Bu doğrultuda daha bilge çalışanlar yaratmak adına kuruluşların sarıldığı araçlar nelerdir diye baktığımızda, karşılaştığımız yanıt kurallar ve daha detaylandırılmış daha fazla kurallar olmaktadır. Böylece kuruluş genelinde bir standart oluşturmak da mümkün olabilecektir. Bununla birlikte üç paragraf önceki temizlik görevlilerinin daha fazla inisiyatif alabilecekleri cesareti gösterebilmelerini sağlayacak nasıl bir kural tanımlanabileceğini tahmin etmek hiç de kolay olmayacaktır. Kurallara sarılmak, daha da detaylı kurallar tanımlamak bilgeliğe sadece engel olacaktır. Kurallar olası hataları en aza indirmek için mükemmel bir araçtır, ancak doğru zamanda doğru kararı alabilecek cesareti, erdemi işe taşımayı ve insana dair fark yaratmayı beraberinde getirmeyecektir.
Kurallar tabii ki gereklidir, iyi bir temel oluşturabilmek için, kuruluşun değerlerini tanımlayabilmek için kurallar vazgeçilmezdir. Bununla birlikte kuralların kişilerin potansiyellerini kullanmalarına engel olduğu ve kişilerin işten duyduğu mutluluğu olumsuz yönde etkilediği noktada tekrar masaya yatırılma zamanları da gelmiş demektir. Caz grupları bu noktada çok gerçekçi bir örnek olmaktadır. Caz grupları için de, birlikte nasıl müzik yapacaklarına ilişkin üzerinde hem fikir oldukları notalar, repertuarlar, gecenin programı gibi kuralar vardır, ancak yine de sahnede doğaçlama yaparak, keyif alacak, birlikte müzik yaptıkları çalışma arkadaşlarına keyif verecek ve dinleyicileri için de keyifli anlara yaratacak inisiyatif de almayı bilirler.
Kurallara rağmen risk almak dediğimizde ilk yüzleşmeyi sağlayacak erdem cesaret olacaktır. Rollo May cesareti, sevgi, sadakat gibi diğer değerlere gerçeklik kazandıran temel olarak tanımlamaktadır. Cesaret olmadan sevgi sadece bağımlılık, cesaret olmadan sadakat ise sadece uyum göstermek olacaktır. Cesaret sözcüğü (İngilizce courage) Fransızca’da kalp anlamına gelen “cœur” sözcüğü ile aynı kökten gelmektedir. Bedenimizde kalbin tüm organlara kan pompalayarak işlev kazandırmasıyla paralel, cesaret de tüm diğer erdemlerin işlev kazanması için temel oluşturmaktadır. Cesaret olmadan diğer erdemlerin değerinden söz etmek tartışmalı olacaktır.
Çalışanları neyin cesaretlendirdiğini bulmak, Korkularına rağmen harekete geçecek bilgeliği kazanmalarına yardımcı olmak, Sokrates’in erdemlerini iş yaşamına taşımak, için yapılması gereken ise koçluk yaklaşımını işe yansıtmaktır.