Zaman Paradoksu

Yavaşlık hep aldatır, hızlılık ise unutturur.                                                                                          Milan Kundera

Zaman nedir? Aslında kimse, kesin ve köşeli bir tanım cümlesi kurarak zaman budur diyemiyor. Bununla birlikte hepimiz, sevdiğimiz bir arkadaşımızla uzun yıllar sonra sohbet ederken zamanın çok çabuk geçtiğini ve tam aksine dişçi koltuğunda ağzımız açık uzandığımızda zamanın neredeyse durduğunu, Einstein’in görecelilik teorisine gönderme yapabilecek kadar iyi biliyoruz. Zamanla olan ilişkimiz, nasıl yaşadığımızı ve dünyayı ve çevreyi nasıl algıladığımızı şekillendirir. Bazen çok hızlanırız, çevremizdekiler bizi yakalayamaz ve bir şeyler kaçar, bazen ise çevremizden geride kalırız.
Çok sevdiğim ve çok bilinen bir hikaye:
Meksika’da bir grup Avrupa’lı arkeolog, birkaç yerli rehber eşliğinde İnka tapınaklarına çıkmak için yola çıkarlar. Dağın tepesindeki tapınaklara giden yolu, kısa bir sürede yarılarlar. Avrupa’lı arkeologlar aynı tempo ile biraz daha yol aldıktan sonra, yerliler kendi aralarında konuşup, aniden yere oturup, beklemeye başlarlar. Avrupa’lı arkeologlar, yerlilerin neden oturduğuna bir anlam veremezler ve birkaç saat yerlileri beklemek durumunda kalırlar. Daha sonra yerliler yine kendi aralarında konuşup, yola devam ederler ve arkeologları dağın tepesindeki İnka tapınaklarına ulaştırırlar.
Arkeloglardan biri, yoldaki anlam veremedikleri bekleme sahnesinin ne olduğunu dayanamayıp yerli rehberlerin en yaşlısına sorar. Yaşlı rehberin cevabı çok güzeldir: "Çok kısa sürede çok hızlı yol aldık, ruhlarımız bizden çok uzakta kaldı. Oturup ruhlarımızın bize yetişmesini bekledik...
Soru: Zamanı nasıl algılıyoruz? Geçmiş, şimdi ve gelecek seçimlerimiz nasıl yapıyoruz?
Sizi üç hayali koçluk müşterisi ile tanıştırmak istiyorum: Ziya, Pelin ve Emre…
Geçmiş Seçimleri:
Ziya 45 yaşında bir Satış Yöneticisidir. Yedi yıl önce İzmir’den İstanbul’a terfi alarak geldiğini ve her fırsatta İzmir’i özlediğini sürekli tekrar etmektedir. Satış temsilcisi olarak nasıl işe başladığını, terfi alabilmek için kaç yıl beklediğini, iş ortamında yeni tanıştığı herkes ile ilk otuz dakika içinde paylaşmaktadır. Bununla birlikte yaklaşık on yıl önce kabul etmediği bir iş teklifi için hala pişmanlık duymaktadır. Dolayısıyla, bir daha yurt dışında çalışma fırsatı yakalamasının mümkün olmadığına artık kendisi ve hatta çevresindekiler, güçlü bir şekilde inanmaktadır. İş yerinde kendisine bağlı çalışan yeni satış temsilcilerine, sık sık sektörün eski günlerinden hikayeler anlatır, hatta bu deneyimlerini daha fazla paylaşma fırsatı bulabilmek için şirket içi eğitim projelerinde de yer almaya başlamayı düşünmektedir. Üniversitedeki kız arkadaşı ile yirmi yıl önce evlenen Ziya’nın iki kızı var. İki kızının da küçüklük resimleri hep cüzdanında ilk fırsatta gösterilmek üzere hazır bulunmaktadır. Arkadaşları Ziya’yı sakin, candan, kendine güvenen bir olarak tanımlamaktadırlar. Ziya, eski okul arkadaşlarını düzenli olarak bir araya getirecek organizasyonlar da düzenlemekten büyük keyif alır, çünkü her toplantı 80’ler müzik arşivini paylaşmak için bir fırsat olmaktadır.  
Ziya’nın sevdiği söz:
Geçmişi hatırlayamayanlar, onu bir kere daha yaşamak zorunda kalırlar. - George Santayana
Ziya’nın koçluk gündemi:
Eski güzel günleri anmak, geçmiş zamanda yaşamak günün sorunlarından iyi bir kaçış olsa da, Ziya bugüne ve geleceğe odaklanmak için koçluk almak istedi. Milton Erickson prensipleri çerçevesinde geçmişi gündeme getirmemek ve daha önce yapılan tüm seçimleri doğru kabul etmek Ziya için etkili ve zaman zaman zorlayıcı bir farkındalık adımı oldu. Bu noktada Ziya’nın geçmişte kaldığı, ancak bu durumdan mutlu olmadığı bir anı örnek olarak alıp, o andan hareketle yapmış olduğumuz çalışma, altta yatan, daha olumlu, daha kapsayıcı kaynağa, Ziya için çok önemli olan bir değere bizi ulaştırdı. 
Şimdi Seçimleri:
Pelin 27 yaşında dört yıldan bu yana profesyonel yaşam içerisinde olan genç bir pazarlama yöneticisidir. Enerjisi, güleryüzü, yaratıcı fikirleri ve yüksek motivasyonu birlikte çalıştığı arkadaşları için de önemli bir artı olarak değerlendirilebilir. Pelin üniversite eğitimi için İstanbul’a 10 yıl önce gelmiş, daha sonra da İstanbul’da iş teklifi alınca, kendine bir ev ve ev arkadaşı bulmuş. Pelin’in arkadaş çevresi çok geniş; okul arkadaşları, iş arkadaşları, arkadaşlarının arkadaşları gibi uzayan bir listeye sahip… İş yaşamında ise onun için belirleyici olan kriter, keyif alarak çalışmak. Eğlenceli, genç insanlarla birlikte, renkli bir çalışma ortamı beklentisi ile pazarlama alanını seçtiğini söyleyen Pelin, zaman zaman katı kurallar, geleneksel yaklaşımlar nedeniyle iş yerinde iletişim sorunları yaşayabilmekte.  
Pelin’in sevdiği söz:
İki sonsuzluğun, geçmiş ve geleceğin birleştiği yerde, tam olarak şu anda kalabilmek için her şartta, günün her saatinde anı uzatmak ve akılıma kaydetmek için çalıştım.
Henry David Thoreau
Pelin’in koçluk gündemi:
Pelin’in yüksek enerjisi ile paralel koçluk gündemleri de kalabalık olmakta; dakik olmaya çalışmak, “canım istedi, aldım” cümlelerini daha az duymak adına harcamalarını düzenleyebilmek, kariyerine ilişkin net kararlar almak, profesyonel anlamda daha iyi iletişim kurabilmek gibi… Bununla birlikte Pelin için, üzerinde konuşulan konularda yol aldığını görmek, yeni konular için en önemli enerji kaynağı olmakta…
Gelecek Seçimleri:
Emre 35 yaşında. İstanbul dışı sayılabilecek uzaklıktaki bir üretim tesisinde planlama mühendisi olarak çalışmakta, işinde en sevdiği yön geleceğe yönelik planlar yapabilmesi ve hedef tabloları oluşturabilmesi. Çalışma arkadaşları Emre’yi güvenilir, dakik, mükemmeliyetçi olarak tanımlamaktalar. Geçmişteki ter türlü seçimini kendisini büyüten deneyimler olarak görmesi, tüm enerjisini çok daha rahat geleceğe odaklamasını sağlamakla birlikte, yüklü ajandası çoğu zaman içinde bulunduğu sahnelerden keyif almasını önlemekte… Cumartesi günlerini de genellikle fabrikada geçiren Emre, sadece Pazar günlerini ailesine ayırabilmekte, sosyal programların neredeyse tamamını eşi organize etmekte…
Emre’nin sevdiği söz:
Tembel bir kişi zamanı nasıl harcayacağını düşünür, çalışkan bir kişi ise nasıl kazanacağını.
A.Schopenhauer
Emre’nin koçluk gündemi:
Pazartesi sendromu Emre’yi iş yaşamında en çok zorlayan konulardan biri, Pazartesi sabahlarını ve aslında Pazar öğleden sonralarını nasıl daha keyifli kılabileceği son haftalardaki koçluk gündemimiz… Emre’nin zaman zaman potansiyelini zorlayan yoğun gündemi, Pazar günlerini de iş gününe dönüştürmekte, dolayısıyla iş ve özel yaşam arasındaki dengeyi kurabilmek diğer koçluk gündem başlığımız.
Sonuç: Zamanı nasıl algıladığımız, kendimizle ve çevremizle olan ilişkilerimizi doğrudan etkilemektedir. Koçluk görüşmeleri zaman algımıza ilişkin net bir fotoğraf çekmekle birlikte, tüm ekolojik etkileri ortaya koymaktadır. Devamında şekillendirilecek eylem adımları, öncelikle geleceği deneyimlememizi sağlayacak ve sonrasında potansiyelimizi gerçekleştirebilmek için ihtiyacımız olan alanı yaratacaktır.
Son soru: Zamanı nasıl yaşıyoruz? Yaşamımızın hangi alanlarında hangi zaman seçimlerini yapıyoruz?

Ve Sting, all this time!!!  http://fizy.com/s/1dek8y